Özgün oda düzeni: Türk evinin en önemli öğesi odadır. İzleyebildiğimiz dönemler boyunca nitelikleri pek az değişmiştir.
Plan
şeması: Plan şemaları içinde dış ve açık sofalı tipler, köşklü ve
eyvanlı uygulamalarla dikkati çeker. Odaların birbirine bitişik
olmasından çok, sofanın uzantılarıyla birbirinden ayrılarak özerklik
kazanması plan şemalarının en özgün niteliğidir. Daha sonraki
dönemlerde orta sofalı tip görülmeye başlar.
Çok katlılık: En az
iki katlı olup üst kat yaşama katı olarak belirginleşir ve amaçlanan
planı verir. Zemin kat sanki bir sur duvarı imişcesine sağır, yüksek ve
kâgirdir. Üst kat çıkmalarla sokağa uzanır.
Çatı biçimi: Çatı dört yana eğimli olup girinti çıkıntılardan kaçınılmıştır. Saçaklar geniş ve yataydır.
Yapım: En belirgin yapım sistemi ahşap çatkı arası dolgu veya bağdadi olan örneklerdir.
Bütün
bu özellikler halk evinde olduğu kadar yönetici evlerinde de aynıdır.
Zenginlik, oda sayısına ve süslemeye etki eder. Bu ev tipi, Türk
kültürünün gittiği her yere vurduğu bir damga gibidir. Diğer
kültürlerin oluşturduğu evlerden hemen ayrılır, kendi ağırlığını ortaya
koyar.
Türk evi konusuyla ilgilenen çok az kimse olmuştur. Bu
alanda en geniş, en erken ve yetkin çalışmalar Türk evinin önemini daha
genç yaşında farkederek belge toplayan ve araştıran Sedat Hakkı Eldem
tarafından yapılmıştır. Eldem çalışmalarının bir kısmını ölümünden
ancak çok kısa bir süre önce yayımlayabilmiştir. Böylece biz Türk
evinin son önemli örneklerini onun eserlerinden tanıyabiliyoruz.
Arkeolog Mahmut Akok da çeşitli yöre evleri hakkında rölöve ve
makaleleriyle konuya katkıda bulunmuştur. 1950′li yıllarda İstanbul
Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde önemli kentlerin konut
mimarisi hakkında yeterlilik çalışmaları yapılmıştır. Bu konu yirmi yıl
kadar unutulduktan sonra, özellikle küçük kentler hakkında, daha
bilimsel yöntemlerle hazırlanmış, doktora tezler ve öğrenci çalışmaları
görülmeye başlar.
Geleneksel konut dokusunun giderek yok olmaya
başlaması ve yeni yapılarla yozlaşması bu yeni ilginin başlıca
nedenidir. Yine de Türk evi konusu hâlâ şaşırtıcıdır. Türk evi bölgesi
içinde dolaşırken hayran olabileceğiniz bilinmeyen evler
bulabilirsiniz. Bunların çoğunun rölövesi yapılmamış, resmi bile
çekilmemiştir.
TÜRK EVİNİN GENEL GÖRÜNÜŞÜ Türk evi sınırları içinde
gördüğümüz ev tipinde zemin kat taş veya kerpiç bir duvarla sokağa
kapalıdır, üst kat ağır taşıyıcı duvarlar veya ahşap direkler üzerine
oturur. Üst katlar ahşap çatkılıdır. Orta kat, varsa, alçak tavanlı
yarım veya tam kattır. Üst kat devirler içinde giderek çok pencereli ve
çıkmalarla hareketli bir görünüm kazanmıştır. Pencereler önceleri
camsızdır, camın yaygınlaşmasıyla iki yana kanat açılan çerçeveler
yapılmıştır. Batı etkilerinden sonra ise düşey sürme pencereler
görülmeye başlar. Pencerelerin standart ölçülerde olması ortak bir ritm
yaratarak tek eve olduğu kadar, sokağa ve kente de bütünlük
sağlamıştır. Tavan geometrik bölünmüş ve bazen boyayla bezenmiştir.
Çatı daima dört yana eğimlidir. Bu özellik Türk evinin en önemli
ayırıcı niteliğidir.
ODALAR Türk evinde en önemli birim
odadır. Her oda evli bir çifti barındıracak niteliklere sahiptir. Her
odada oturulabilir, yatılabilir, yıkanılabilir, yemek yenilebilir ve
hatta yemek pişirilebilir. Bütün odalar aynı özelliklere sahiptir.
Ölçüler değişebilir ama nitelikler değişmez. Bu özellikler geleneksel
yaşama biçimiyle ilgili olup yaşama biçimi çok uzun yıllar değişmediği
için oda tasarımı da aynı kalmıştır. Odanın yukarıda saydığımız değişik
eylemlere cevap verebilmesi için değiştirilebilir bir düzen
geliştirilmiştir. Bu düzenek göçebelikten kalma alışkanlıklar üzerine
kuruludur. Orada bir yaşama birimi olan çadır, burada odadır. Çadırda
da aynı mekân içinde değişik işlevler yüklenmiş ama sınırları
konulmamış bölgeler vardı. Odada ise bu bölgeler bölmeler, yarı
bölmeler ve kademelerle ayrılmıştır.. Çadırda ortada olan ocak, evde
odanın bir duvarına dayanmış böylece dumanı kolaylıkla dışarı
atılmıştır. Mangal ise tıpkı bir ocak gibi ortadadır. Oda iç cephesinin
biçimlenmesi insan eylemlerinin gerektirdiği boyutlara göre
sağlanmıştır. Odanın değişik işlevleri zaten çok olan taşınabilir eşya
ile, eylem süresince sağlanır. Eylem bitince eşya ortadan kaldırılır.
Yataklar yüklük denilen dolaplar içinde durur, uyunacağı zaman yere
serilir, sabah tekrar dolaba konur. Yemek yenileceği zaman dolaptan
çıkarılan sofra bezi, altlık, bakır sini veya tahta tabla ile yemek
düzeni kurulur. Yemekten sonra her şey tekrar yerine kaldırılır. Bu
amaçla odanın orta alanı boş bırakılmıştır. Oturmak için kullanılan
sedirler duvar diplerindedir. Yemek ve yatma düzeni sarayda çadırda da
aynıdır. Odanın çok amaçlı kullanımı ve ortada eşya bulunmaması Japon
evinin de bir özelliğidir. Pek çok kültür ve kullanım öğesini Çin’den
almış olan Japonya’nın Çin eşyasını almaması düşündürücüdür. Bu konuda
Japon toplumunun iki kökeninden biri olan Orta Asya’yı hatırlamamak
imkânsızdır.
TÜRK EVİ PLAN TİPLERİ Türk evinde plan,
odaların bir sofa çevresine dizilmesiyle oluşur. Oda, biçimi,
büyüklüğü, nitelikleri pek az değişken bir yaşama birimidir. Odalar
arası alan diyebileceğimiz sofa ise, her özelliğiyle değişkendir. Bu
yüzden ev tipini sofa belirler.
Türk evi plan tipleri ilk kez yine
S.H. Eldem tarafından sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmada en önemli
olanlar, plan gelişim sırasına göre: Dış sofalı, iç sofalı ve orta
sofalı tiplerdir.
Dış Sofalı Plan Tipi: Türk evinde eski ve çok
güzel örnekleri olan bir tiptir, çeşitlemeleri çoktur, simetri az
görülür. Sofa bir ya da üç cephesi duvarsız olarak dış dünyaya açıktır.
Bu durumuyla Türk’ün doğa içindeki yaşamının ya da başka bir deyişle
çadırlı göçebe yaşamının yerleşik düzene çok iyi bir yansımasıdır. Sofa
iyi havalarda ve özellikle yazın yoğun bir yaşama ve üretim alanıdır.
Bu şemada her oda çadır, dışa açık sofa ise biraz denetim altına
alınmış doğayı simgeler. Çoğunlukla sofanın iki dar ucu yan duvarların
uzantısı ile kapanmıştır. Eyvanlar iki oda arasında kalan korunmuş
mekânlardır. Çok sonraları ise sofa direkliği camekânla kapatılmıştır.
En zengin örnekler köşklü, eyvanlı tiplerde karşımıza çıkar. Köşe
sofalı tip yakın zamana kadar sofası dışa kapalı olarak
yapılagelmiştir. Bu tip 19. yüzyıla kadar devam etmiştir.
İç ve
Orta Sofalı Tipler: 18. yüzyıldan itibaren belirginleşmiş, ancak 19.
yüzyılda yaygınlaşmıştır. Kentlerin kalabalıklaşması, arsanın küçülmesi
ve değer kazanması daha içe dönük ve sıkışık planlamaları
gerektirmiştir. Daha rahat yaşama biçiminin arzulanması, tozdan,
soğuktan kaçılması, sofa alanını da her zaman kullanma ihtiyacı, bu
tipin tercih edilmesinin sosyal nedenleri arasındadır. Bu derli toplu
plan, daha çok sayıda odaya yer veriyor, yanyana gelen odalar sayesinde
duvarlar azalıyor ve ekonomi sağlanıyordu. Bir başka görüşe göre ise
orta sofalı plan tipi, Orta Asya’dan beri kullanılan bir tip olup
Anadolu Türk mimarisinde daha çok medrese, cami, köşk gibi yapı
türlerinde uygulanmışken 18. yüzyıldan itibaren önce büyük kentlerde
yönetici evlerinde sonra da çevresinde tekrar uygulama alanı bulmuş bir
ev tipidir. İç sofalı tipte bir yönde, orta sofalı tipte ise
genellikle birbirine dik iki yönde simetri görülür
TASARIM YÖNTEMLERİ Türk evi tasarımını şekillendiren çeşitli
etkenler Tarihsel Etkenler ve Biçimsel Gelişim bölümlerinde incelendi.
Bütün bu etkenler Türk evi karakterinin oluşmasına yol açmıştır. Bu ev
tipi ortaya çıktıktan sonra aralarında büyük iklim farklılıkları olsa
bile sınırlarını daha önce belirlediğimiz yörelerde aynen
uygulanmıştır. Bir Antalya evi ile bir Kütahya evinde aynı açık sofanın
görülmesi güçlü bir tasarım geleneğini gösterir. Bu tasarımda aynı evde
hem kışlık hem yazlık yaşam için çözümler bulunması, aynı ev tipinin
çeşitli iklim bölgelerinde uygulanmasına imkân vermiştir. Yine de Türk
evi, belirli bir şablonun aynen uygulandığı bir yapı değildir. Yörenin
yaşama ve üretim biçimi, mevcut yapı malzemesi ve ona göre oluşmuş yapı
teknolojisi, topografyanın ve arsanın özellikleri, ailenin yapısı ve
zenginliği, ev tasarımını etkiler. İkinci etken yörenin kültür
merkezine olan uzaklığıdır. En etkin kültür merkezi, başkent olan
İstanbul’dur. Daha sonra Edirne ve diğer önemli kentler gelir. Merkez
modasının taşraya yansıması, o yöredeki ev sahipleri ile merkezler
arasındaki yönetim ve iş ilişkilerinin yoğunluğuna bağlıdır. Böylece
daima başkent modası taklit edilmeye çalışılmıştır. Bu taklit her yerde
eş zamanda olmamış, özellikle son zamanlarda çoğu kez taşra, eski bir
modaya ayak uydurmaya çalışırken, başkent mimarlığı başka bir üsluba
yönelmiştir.